Tokat ve “Marka Kent” olmak…
Dün Tokat Belediyesi Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü’nce, “Engelsiz Yaşam” adı altında faaliyet gösteren çay bahçesi işletmesinin belediye zabıta ekipleri tarafından boşaltıldığına dair yazılı bir açıklama yapıldı.
Bu konudaki tasarruf yetkisi hiç kuşku yok ki belediyenindir. Gerekli yasal işlemler usulüne uygun yürütülmüş ve mağduriyetlere medyan verilmemişse, ilgililerin de uygulama sonuçlarına katlanmaları gerekmektedir. Yasal olmayan bir uygulama söz konusuysa adres bellidir.
Belediye bu konuda bir yazılı açıklama yapmakla doğru yapmıştır. Bilindiği gibi iletişimsizlik en büyük dezenformasyon kaynağıdır. Belediye yönetiminin büfe fonksiyonlu yapıların hangi amaçla yenilendiğini, yeni işletme (kiralama) koşularının nasıl olacağı; örneğin söz konusu büfelerin kaç m² olacağı, eskiden olduğu gibi büfelerin rekreasyon ve yaya yürüyüş alanlarına taşıp taşmayacağı, temizlik ve güvenlik hizmeti verilip verilmeyeceğini, Yeşilırmak kenarındaki kamelya sayılarının artırılıp artırılmayacağı gibi konulara ilişkin bir açıklama yapılması da olası dezenformasyonların önüne geçecektir.
***
Benim sözünü edeceğim konuysa bu basın açıklamasında yer alan “Marka Şehir Tokat’ımız…” söylemiyle ilgilidir.
Bu söylem Tokat’ın markalaşmasını dileme, temenni anlamında kullanılıyorsa amenna… Sözüm olmaz!
Ancak son günlerde Tokat Belediyesi’nin sosyal medya paylaşımlarında da “Marka Şehir Tokat” söylemini kullanmak moda haline geldi.
Belediyenin bu söylemi sık sık kullanmasından mı nedir, yerel medya da bu söylemi kullanmayı alışkanlık haline getirdi. Öyle ki, sanki Tokat markalaşmış da haberimiz yok!
Hani olumlamanın gücünü vurgulamak için ben de “Bir şeyi 40 defa söylersen olur!” diyeceğim ama marka şehir olmak öyle kendiliğinden, birden bire ya da 40 defa söylemekle olmuyor.
Konuyla ilgili o kadar çok toplantıya katıldım ki, sayılarını unuttum Söylemekle, anlatmakla, yazmakla olsaydı, 2010 yılından beri “marka kent” nasıl olunur anlatıp duruyor, raporlar yazıyorum ama olmuyor.
Olmuyor çünkü marka şehir olmak tesadüfen gerçekleşmiyor. Marka şehir olmak planlı ve sistemli çalışmaların ürünüdür.
Okurlar dikkat ederse, “Marka Şehir” ve “Marka Kent” diye iki ayrı tanımda bulundum.
Sebebi şudur; Kent olmadan markalaşma da kolay kolay gerçekleşmez. Çünkü kent olmanın en temel koşulu, yaşayanların kent ve kentlilik bilincine sahip olmalarıdır. Bir şehre yapılan çok katlı güzel binalar, yollar, alt üst geçitler, modern kaldırımlar vs. bir şehri kent yapmaz. Hele hele şehir görgüsüzlüğünün tavan yaptığı bir yerde markalaşma hiç olmaz. Kent; kent ve kentlilik bilincine sahip olanların birlikte ve uyum içinde yaşadığı yerleşkelerdir.
O nedenle de markalaşma çalışmaları, kent ve kentlilik bilincinin yeşerdiği yerleşkelerde daha sağlıklı yürütülür.
Böyle yürütülmesinde de yarar bulunmaktadır. Çünkü markalaşmanın en zor yanı da soyut düşünceye ihtiyaç göstermesidir. Bir şehrin markalaşmasında soyut düşünme; bir gelecek kurmak demektir. Fakat gelecek algısal olarak anlaşılamaz. Bu haliyle markalaşma zaten başlı başına zorlu bir süreçtir. Bir şehrin markalaşması bir ürünün markalaştırılmasına hiç benzemez. Bir ürün markası ait olduğu işletmede, bir şehir markası ise zihinlerde üretilir.
Bir şehrin markalaşması için öncelikle, markalaşma çalışmalarına ucundan kıyısından, kenarından katılan çok sayıda ve farklılıkta aktörün; herkesin, her kurum ve kuruluşun, bu “markalaşma” düşüncesine, katılıyor, gelecek kurma hayalini paylaşıyor olması ve buna inanması gerekmektedir.
Daha açık bir ifadeyle, bir şehrin markalaşma çalışmaları kent ve kentlilik bilincine sahip toplum temelli ve sürdürülebilir olmalıdır.
Çünkü çevrenin, kent ve kentlilik bilincinin, kültürün ve eğitimli toplumun öncelendiği en hassas yerlerde yeşerebilen markalaşma çalışmalarının tesadüfen toplum temelli ve sürdürülebilir olması mümkün değildir.
Toplum temelli ve sürdürülebilir markalaşma çalışmaları kesinlikle, bu şehirde bulunan yerel kuruluşların, yerel halkın, hizmet ve ürün sunucularının bir araya gelerek oluşturacakları bir yönetimsel organizasyon, plan ve programın devreye alınmasıyla sağlanabilir.
Tabi bu bağlamda son günlerde dile getirilen en önemli soru da şudur? Marka mı, yoksa kimlikli kent mi?
Bir şehrin kimliği bizde olan ama başkasında olmayandır. Tıpkı üzerimizde taşıdığımız ve birbirine benzemeyen kimliklerimiz gibi.
Bazen markalaşma anlayışı bir pazarlama strateji niteliğine bürünüyor, kentleri birer “ürüne” dönüştürebiliyor ve kentleri, kültürleri ve tarihi mirası rekabetin öngörülemezliğine ve tüketim iştahına feda edebiliyor. Oysa Tokat’ın başka coğrafyalarda bulunmayan çok sayıda kendine özgü kimlikleri, fiziksel yapıları ve yaşam biçimleri ve Tokat’ı farklı kılan bir “ruh” u vardır. Tokatlılar henüz Tokat’ı tam anlamıyla tanımasalar, kimlikleri hakkında farkındalık edinmeseler de, bu şehirde yaşayan farklı gruplar, bu şehirle ilgili ortak bir algıyı paylaşıyorlar. Bu algıyı besleyerek, daha da canlı tutarak, farkındalık oluşturarak Tokat’ı diğer şehirlerden farklı kılan, çoğu kez de kültür gezginlerinin tercihini belirleyen kimlik duygusunu da canlı tutabiliriz.
Tüm bunları gerçekleştirmek için önce Tokat’ta kent ve kentlilik bilinci çalışmaları yapılmalı ve bu çalışmalarla birlikte topluma bir söz verilmeli ve bu söze uygun davranış sergilenmelidir. Çünkü markalaşma özünde “sadece bir söz verme ve söze uygun davranış sergileme işi ve bunu yerine getirebilme becerisidir.”
Markalaşmada amaç, yörenin varlığını bütünüyle ele geçirmek ve sembolik bir tarzda ziyaretçilere sunmaktır. Marka Kent denildiğinde maalesef birçok kesim tarafından hala sadece bir kentin tanıtılması akla gelmektedir. Oysa Tokat için markalaşma; Tokat’ın sahip olduğu tüm ekonomik, beşeri, kentsel, tarihi, kültürel değerleri, Tokat’ta yaşayanların ve muhtemel ziyaretçilerin beklentileri ile eşleştirmesi demektir.
Elbette uzun erimli bir çabadır; yönetimsel bir organizasyon içinde planlı, projelendirilmiş bütüncül ve sürdürülebilir çalışmalara ihtiyaç duyar.
Bu konudaki başat rol Tokat Belediyesi’ne düşmektedir.
Umar ve dilerim Tokat Belediyesi tepe, üst yönetim ve tüm çalışanlarıyla “markalaşma” çalışmalarını planlı, projelendirilmiş bütüncül ve sürdürülebilir çalışmalarla uygulamaya alır ve Tokat’ın markalaşmasını bir hayalin, bir temenninin ötesine taşıyarak tüm koşullarıyla gerçekleştirir ve “Marka Kent Tokat” sloganına dönüştürür.