Enflasyonda çözüm zor değil

04.05.2023
24
Okuma Süresi: 7 dakika
A+
A-

2022 yılı Nisan ayında TÜFE oranı yüzde 7,25 idi. Bu sene daha düşük yüzde 2,39 olunca yıllık TÜFE oranı da yüzde 43,68’e geriledi.

Mayıs ayında aynı düşüş olmayacaktır. Zira 2022 Mayıs ayında TÜFE oranı yüzde 2,98 olmuştu. Bu sene Merkez Bankası beklenti anketinde Mayıs ayında TÜFE’nin yüzde 2,46 olacağı tahmin ediliyor. Böyle olursa, enflasyonda düşüş olmayacaktır.

G-20 ülkelerinde halen ortalama enflasyon oranı yüzde 6,3’tür. IMF, 2023 dünya yıl sonu enflasyon ortalamasını yüzde 6,1 ve Türkiye yıl sonu enflasyonunu ise yüzde 38,9 olarak tahmin ediyor.

Türkiye’de enflasyon dünya ortalamasının üstünde olduğu sürece, istikrar sorunu var demektir ve çözülmesi gerekir.

Bugünkü politikalar değişmezse, enflasyonda çözüm olmaz. Çünkü enflasyona neden olan, güven sorunu, yüksek kur ve eksi reel faiz politikası devam ediyor. Çözüm için;

  1. Dalgalı Kur Sistemi Değişmeli ve Yarı Sabit Kur Sistemine geçilmeli.

Teorik olarak dalgalı kur sisteminin döviz kurunu dengeye getireceği savunulmuştur. Ancak, gelişmiş̧ ekonomiler için uygun bu sistem, Türkiye için uyumlu değildir. Çünkü piyasada oligopol yapı var, dolarizasyon var ve vadeli döviz işlemleri piyasası gelişmemiştir. Bu nedenle kur belirsizliği ve oynaklığı daha yüksektir.

Dalgalı kur sistemini değiştirip, yarı sabit veya yönetilebilir kur politikasına geçmeliyiz.

Bu durumda Merkez Bankası rezervlerinin olması gerekir. Bunun için IMF ile anlaşılırsa Türkiye’nin raiting notu artar ve yabancı sermaye de girer. Türkiye iç tasarruf yaratıncaya kadar maalesef yabancı sermayeye muhtaçtır.

Aynı zamanda kambiyo sisteminde değişiklik yapılmalı; kısa vadeli spekülatif sermaye hareketleri kontrol edilmeli. Bu kontrol Merkez Bankası’na düşük oranda bir karşılık verilmesi ile yapılmalıdır.

Yarı sabit kur politikasında döviz kurları her ay Merkez Bankası reel efektif döviz kuru endeksi esas alınarak ve artı eksi yüzde 3 marjla yapılabilir.

  1. Bütçe politikası olmalıdır.

Devlette lüks harcamalar kaldırılmalıdır.

*Tüm lüks araçların ve uçakların satışı;

*Cumhurbaşkanlığı saraylarının turizm amaçlı özelleştirilmesi;

*Eximbank dışında tüm kamu bankalarının özelleştirilmesi ile bütçeye ek gelir sağlanabilir.

Halen devletin elinde 10 banka var. 2020 itibarıyla devlete ait bankalar;

*Ziraat Bankası,

*Ziraat Katılım Bankası,

*Vakıfbank,

*Vakıf Katılım Bankası,

*Halkbank,

*İller Bankası,

*Türk Eximbank,

*Türkiye Kalkınma Bankası,

*Birleşik Fon Bankası ve

*Adabank’tır.

Kamu bankalarından Ziraat Bankası’nın görevi, tarım sektörüne ucuz kredi vermektir. Düşük faiz farkından doğan zararı Hazine karşılıyor. Tarım kredilerini özel bankalar da verebilir. O zaman faiz farkını yine Hazine karşılar.

Esnaf kredilerini de Halkbank yerine başka bir özel banka verebilir. Aradaki farkı yine Hazine karşılar. Hatta devlet ihale açar, en düşük faizi veren banka ile sözleşme yapar.

Bütçeden popülist harcamalar kaldırılmalı ve bu fonlar kamu altyapı yatırımlarına ayrılmalı. Popülist harcamaların çarpan etkisi ve toplam talebi artırıcı etkisi, cari harcamalar ve yatırım harcamaları çarpan etkisinden daha yüksektir. Ayrıca popülist harcamalar ile mal ve hizmet üretimi yapılmıyor. Arz-talep dengesi bozuluyor.

Bütçe dışındaki fonlar ile kamu-özel iş birliği uygulaması da kaldırılmalıdır.

  1. Merkez Bankası kanununda değişiklik yapılarak ve bankaya bağımsızlık getirilmeli, ayrıca banka TL yanında döviz kurunu da gözetmelidir.

Merkez Bankası nezdinde ayrıca ağırlık akademisyenlerde olmak üzere “kur politikası kurulu” kurulmalıdır.

  1. Reel faiz politikası uygulanmalıdır.

Yarı sabit kur sistemi uygulamasında, reel faiz politikası zorunludur. Yarı sabit kur politikasına paralel olarak reel faiz üç açıdan önemlidir;

*Reel faiz verilerek, Türk Lirası yeniden millî para yapılacaktır. Halen piyasada, vadeli işlemlerde, sözleşmelerde döviz kullanılması, TL’yi ikinci para konumuna düşürdü.

*Eksi reel faiz nedeni ile TL’den kaçış ve dövize talep yüksek olacağından, yarı sabit kur politikası ile kuru tutmak mümkün olmayacaktır.

*Bir yandan yarı sabit kur politikası öte yandan eksi reel faiz olursa karaborsa fiyat oluşur.

Eksi reel faiz, tüketimi artırır. Çünkü tüketimin fırsat maliyeti olan faiz maliyeti düşüktür. Bu durumda millî paradan kaçış hızlanır. Mal ve hizmet arzını aynı zamanda ve aynı oranda artırmak imkânı olmadığından iç talep ve ithalat talebi artar. Enflasyon ve dış açıklara neden olur.

Buna karşılık eksi reel faiz yatırımların maliyetini düşürür ve eğer güven unsuru gibi diğer şartlar uygunsa yatırımları teşvik eder. Ancak Türkiye şartlarında yatırım yapılmıyor. Çünkü yatırım ortamı bozuktur.

Reel faiz uygulamasında; reel faizi Merkez Bankası gösterge faizi ile makul seviyede tutmak mümkündür.

Reel faiz uygulaması yatırım iştahını azaltabilir. Bu durumda faiz teşviki verilebilir.

*Fiyat istikrarını sağlamak,

*Hükümetle birlikte Türk lirasının iç ve dış değerini korumak için gerekli tedbirleri almaktır.

Ancak Türkiye gibi siyasi popülizmin tavan yaptığı şartlarda Merkez Bankası bağımsızlığı her zaman risklidir. Siyasi süreç yoluyla Merkez Bankası’nın popülizm için kullanılması, banka fonksiyonlarının tamamıyla bitmesi demektir. İş yapamaz duruma gelmesi demektir. Bunun için zaruri hallerde Merkez Bankası’na hükümetin veya cumhurbaşkanının müdahalesi gerekirse bunu, meclisin üçte iki çoğunluk kararına bağlamak gerekir.

  1. Devlet geçici olarak piyasaya girmelidir.

Zaruri mallar ve gıda üretimine öncelik verip, bu malların arzını artırmak için devlet doğrudan veya özel sektörlerle organize olarak; geçici bir süre için piyasaya girmelidir.

KAYNAK: Esfender Korkmaz / Yeniçağ

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.