İtibar ve irtifasını kaybetmiş kullanışlı aptallar…

04.05.2023
118
Okuma Süresi: 10 dakika
A+
A-
Gazeteci. Tokatlıların Yeri Gülistan Sosyal Medya Platformu Yöneticisi

Bazı yazılar vardır ki üzerine yazılacak bir şey kalmamıştır artık.

Değerli dostum Kadir Özbilgin‘in bu yazısı da onlardan biri.

Geçen yıl paylaşmıştım. Bir kez daha paylaşmakta fayda var. (sç)

Sözünü ettiğim; kullanıldıklarının, kendilerini kullananların gizli amaç ve gündemleri ile gizli andıçlarının ayırdında olmayan, saf, “yararlı aptallar” diye tanımlanan, körü körüne boyun eğen, kandırılmış insanlar değildir. Sözünü ettiğim; bilinçli olarak kamuoyuna sürekli gol atan, çıkar elde etmeye kurulmuş (programlanmış),programlanmış), yaymacı (propagandacı), düşünce adamı görüntüsü altında ve Türkçeyi katlettikleri yazılarında ve konuşmalarında vatandaşın gün-gün hayatını kontrol etmeye çalışan, enez, düşünce adamı görüntüsü altında ve Türkçeyi katlettikleri yazılarında ve konuşmalarında vatandaşın gün-gün hayatını kontrol etmeye çalışan, enez (zayıf) düşünceli, insan kılıklı yaratıklardır.

Onlar, bireylerin “özgür düşünceye” ve “yapıcı eleştiriye” olan inançlarını bir “fantezi” olarak değerlendiren ve düşünceyi siyasi yetkeye ya da güce tapınma, bireyleri de köle yaratıklar olarak gören ve ne yazık ki, toplumun vücudunu sarmış bir yangı (enfeksiyon) gibidirler.

Onlar milli, dini, mezhepsel, etnik ve duygusal konularla ve kurgulanmış yalanlarla duyarlı vatandaşların yönlendirilebileceğini sanan, o yüzden de yalanlara, iftiralara ve hakaretlere sarılmakta sakınca görmeyen, farklı düşünenleri başvurdukları “kara çalmalar bütünlüğü” ile “hain” ya da “dinsiz” ilan eden, halkın kışkırtılmasının veya hileyle yönlendirilmesinin etkili bir yöntem olduğunu keşfeden, bu yolla beslendikleri erki yüceltmeye odaklanan, tek fikirli olan, kendilerine düş ürünü düşman yaratan, kendi yaşam biçimlerine bakmayıp herkesin yaşam biçimini denetlemeye çalışan, onurlu bir yaşam, iyi bir gelecek, demokrasi ve temel insan haklarına ilişkin istekleri olan siyasi ve sivil karşıtçılığı bastırmak için, gözdağı, sıkı denetim, kovuşturma, yalan gibi dizgeli (sistematik) uygulamaları yaşama geçiren, hoşgörüsüz, beceriksiz, hatalı yapılara veya dinci bağnazlara kör bağlılıkla ama çoğunlukla da para ile bağlananlardır.

Kişisel özgürlükleri, gerçekleri yok sayarak, sınırlayarak, farklı düşünenleri ve yapıcı eleştirel bakış sergileyenleri “hain”, “dinsiz” ya da “Türk düşman” ilan ederek boyun eğdirme çabaları başka nasıl savunulabilir ki?

Hadi diyelim ki, “siyaset erbabının” yıllardır ve değiştirmeden, eksik yanlarıyla yüzleşmek yerine, eksikliklerini başkalarının suçsuzluğuna dil uzatarak kapatmayı ve sağır duyunçlarına (vicdanlarına) karşı yanlışsız (dürüst) olmaktansa, ağır kusurlarını yükleyecek bir günah keçisi bulmayı seçmeleri, inanılır gibi olmasa da, alışkanlıkları haline geldi.

Ancak inanılması çok daha zor olansa kimi kullanışlı aptalların, çeşitli kılıklar altında, bu anlamda siyasetçilerden geri kalmamaları ve büyük bir yüzsüzlükle yazılarında ve konuşmalarında yalana yalan katarak, iftira ve hakarete başvurarak ama hiçbir fikir öne sürmeyerek boy göstermeleri, siyasileri de aşmalarıdır.

Bu davranışın altında ekonomik ilişkiler çerçevesinde çıkar elde etme arayışlarının olduğu artık Bektaşi sırrı olmaktan çıkmıştır.

Bu tür uyum sağlamayı “değişim”, “gelişim” ve “başarı” adı altında pazarlamaya çalışan bu kullanışlı aptallar, hep gelişen Türkiye’den söz ediyor, değişim istediklerini yazıyor ve söylüyorlar ama kendilerini ve kapı kulu oldukları erki ya da gücü eleştirmeye, düzeltilmesinin ya da değiştirilmesinin gerekli olduğu düşüncesine bir türlü yanaşmıyorlar.

İlginçtir, ülkedeki yanlış uygulamaların değişmesi gerektiğine dair iki çift laf edemeyen, her koşulda erki savunmayı görev bilen bu tatlı su aydınları, değişen durumlara ayak uydurmayı “değişim” adı altında ve kendileri gibi cahil-i mikap sandıkları halka pazarlamaya çalışıyorlar ancak başarılı olamıyorlar.

Gücü elinde bulunduran ve kendilerini besleyen amcalarına şirin gözükerek, göz kırparak, “süt liman denizde, pupa yelken yol almaya” çalışan bu kullanışlı aptalları biraz eleştirip, “Ne oluyor?” türünden sorgulamaya kalkışanlar, gerçekleri açığa çıkaranlar olduğunda abliyi kaçırıyor, soğukkanlılıklarını yitirip, davranışlarını denetleyemiyor bir anda efe kesiliyorlar.

Hatta ölçüyü kaçırarak cart curt edip, göz korkutmaya çalışanları bile var.

Toplum içinde saygınlıkları olmayan,” itibar ve irtifa kaybetmiş”, “her şeyin fiyatını bilen ama değerini bilmeyen”, çıkar ilişkisi içinde oldukları düzenin sürekliliğini sağlamak için düzeninin senaryosuna uygun roller üstlenen ve düzenin amacına ulaşması için hiçbir dayanağı olmayan konuları uydurdukları yalanlarla topluma doğruymuş gibi aktaran, bunların karşılığında parayla veya hak etmedikleri bir kariyerle ödüllendirilen, düşünce üretimiyle ilgili zerre kadar yaratıcılıkları olmayan ve kullanıldıkları düzenin demirbaşı durumuna gelen bu kullanışlı aptallar, aynı zamanda yalana şerbetli yaratıklardır.

Toplumda kötü bir şöhrete sahip olduklarını unutarak, yeteneklerini paraya çevirme konusunda çok becerili olan bu kullanışlı aptalların gerçekte sahip oldukları bir ilkeleri, ideolojileri, aksini söyleseler de bir milliyeti, mezhebi ve inançları yoktur.

İşte bu nedenle de onlar her duruma, ortama, siyasi yapıya kolayca uyum sağlarlar.

Her devirde “işleri iş, kaşıkları gümüştür.”

İktidarlar ya da taptıkları güç el değiştirir ama onların “kullanışlı aptallar” olmaları değişmez, her devirde kendilerini beğenen güç odakları bulurlar. Çarpık ayakları her çarpıklığa uyar.

Bunların olduğu yerde doğruluk ve edep susar, para, çıkar ve edepsizlik konuşur.

En temel görevleri, bütün gerçekleri gizlemek, yalanları gerçekmiş gibi topluma sunmak, halka doğruyu göstermemek, “cambaza bak” oyunuyla toplumun ilgisini başka yönlere çekmek, düşüncenin elini kolunu bağlamak, yalan söylemek, hakaret etmek, iftira atmak, foyaları ortaya çıktığında bile yüzsüzlük etmekten geri durmamaktır.

Ülkesini, şehrini ve kendi geleceğini düşünen bizim gibi sade vatandaşlara düşense uyanık olmak, bu kullanışlı aptalların bizleri “aptal” yerine koymalarına geçit vermemek, ışıkla alevi karıştırmamak ve geleceğe gözlükle değil, dürbünle bakmaktır..

Bunun içinse elbette her söylenene inanmamak, bu tiplerin harem ağası gibi elinde bıçak kapı arkalarında saklandığını anımsamak, bunu düşünerek araştırmak, düşüncenin ve araştırmanın elini kolunu bağlamamak, bağlamak isteyenlere geçit vermemek ve toplumda itibar ve irtifa kaybetmişlere değil, düşünsel alanı, dini, mezhebi, etnik kökeni ne olursa olsun memleketini gerçekten seven, insanın değerini bilen özü sözü bir insanlara ve güvenilir kaynaklara başvurmaktır.

Aslına bakarsanız sadece yaşananlara bakmak bile yeterlidir.

Çünkü yaşam gerçeğin ta kendisidir ve hayal ettiğimiz dünyanın ne kadar gerisinde kaldığımızı gösteren bir aynadır.

İşte bu geri kalmışlıkta, af buyurun, hiçbir yaralı parmağa işemedikleri, yararlı bir çalışmaya imza atamadıkları, hiçbir fikre sahip olamadıkları halde, sırf bireysel çıkarları için, ülkemizi ve şehrimizi perişan edecek uygulamaları bize “gelişmişlik” , “başarı” adı altında pazarlamaya çalışan “kullanışlı aptalların” büyük bir payı vardır.

 

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.