HDP’nin doğruları ve yanlışları

A+
A-
Mühendis. Düşünce insanı

Bu akşam Halk TV’de, ülkemizin ileri gelen gazetecilerinin; HDP’ nin eşbaşkanı Profesör Doktor Mithat Sancar’ı konuk ederek; elli gün sonra gidilecek seçim ve ittifaklar bazında son derecede faydalı bir program geçekleştireceklerini tahmin ediyorum.

Önce kısaca Mithat Sancar’ı tanıyalım… 1963 Nusaybin doğumlu Sancar’ın Arap kökenli olduğunu biliyoruz ama bölgenin aile ilişkileri dahilinde etnik yapı bakımından Kürtlükle ilgisi olup olmadığını bilemiyoruz. Sancarlar Güneydoğu Anadolu’da oldukça büyük ve saygın bir aile… Mithat Sancar, Ankara Hukuk Fakültesi’nde Genel Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı’nda profesör… Nobel Kimya ödüllü Profesör Aziz Sancar’la dedeleri kardeş olan Mithat Hoca, Türkçe dışında Arapça, Kürtçe, Almanca ve İngilizce biliyor… Sancar, 2020 yılından bu yana HDP’ nin eşbaşkanlığını yapmaktadır.

Akşam, gazetecilerin Mithat Sancar’a her türlü soruyu yönelteceklerine, hocanın da bu soruları samimiyetle cevaplandıracağına inanıyorum… Halkımız öncelikle HDP ile PKK arasında organik bir bağ olup olmadığını, PKK’nın yürütmekte olduğu silahlı mücadeleyi doğru bulup bulmadığını, bu mücadeleyi terör olarak adlandırıp adlandırmadığını, organik bir bağ olmasa dahi ideolojik anlamda PKK ile ideolojik anlamda birliktelikleri olup olmadığını, PKK’yı bir terör örgütü olarak tanımlayıp tanımlamadıklarını merak ediyor. Gazeteciler, bu soruları soracak, Mithat Hoca da samimiyetle cevaplandıracaktır bu soruları…

Mithat Hoca’nın kendisine yöneltilecek “Neden PKK Terördür ve biz bu örgütü lanetliyoruz demiyorsunuz” sıkıştırmasına karşı klasikleşmiş HDP cevabını vereceğini “PKK’nın silahlı eylemlerinin terör olduğunu kabul ediyoruz; terörün ve bu kanlı savaşın bitmesini can-ı gönülden bitmesini biz de arzu ediyoruz ama bu bizim PKK terör örgütüdür dememizle bitmez, silahlı değil siyasi mücadele ile biter” diyeceğini veya bu mealde şeyler söyleyeceğini tahmin edebiliyoruz…

Mithat Hoca’nın bu muhtemel söylemi kaçamak bir cevap değil ama tatminkâr da bulunmuyor genelde… Halk, HDP ile PKK arasında organik bir bağ olmadığını biliyor olsa da bir gönül bağı olmadığını da duymak, bilmek istiyor anlaşılan… Gerçi HDP bunu ifade etse de tatmin olunmayacak; çünkü bir siyasi bilinçten mahrum kısım HDP’li milletvekili, sıkıştırmalar ve tahriklere dayanamayıp kızgınlıkla olmadık laflar ederek önemli ölçüde şüphe ve nefret uyandırıyor…

Sayın Erdoğan Ağustos 2021’de “Türkiye’nin Taliban inancıyla alakalı ters bir yanı yoktur” demek suretiyle, Afganistan’da insanlık dışı uygulamalar yapmakta olan Taliban örgütüyle organik bağının olmadığını, ancak dünya görüşü ve ideolojileri itibariyle farklı kulvarlarda olmadıklarını ifade etmişti… Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın bu ifadesini biz yurtseverler asla ve kat’a kabul etmesek de, kabul edip bağrına basan Türk Milleti, HDP’ye ve Mithat Sancar’a neden inanmaz, neden tatmin olmaz acaba…

Bu ikircikli durumu ben izah etmeye çalışayım… Öncelikle, etnik yapısı itibariyle Kürt kökenli yurttaşlarımızın yoğun olarak yer aldığı doğu ve güneydoğu illerimiz ve kırsalında durum şudur bence… Ülkemizde halk idaresi olan cumhuriyet kurulduktan sonra; bütün dünyanın alt üst edildiği İkinci Cihan Harbi’ne İsmet Paşa’nın büyük devlet adamlığı ve diplomasisi ile iştirak etmeyip hasarsız çıkmayı başaran Türkiye’nin bu korkunç savaştan hiç etkilenmediğini iddia etmek mümkün değildir. Babalarımız ve dedelerimizden bu yoğun mahrumiyet hikâyelerini çok dinledik, siz de dinlemiş veya okumuşsunuzdur… Yoklukta ve esası tedbir olan seferberlikte, şuna verildi bize verilmedi dedikodularının ne kadar yaygın olduğunu bilirsiniz… Şu anda bile deprem bölgelerinde yaşamakta olduğumuz gibi… O devirde de esasen bütün ülkeye uygulanan ve ister istemez oransızlıkların da olduğu seferberlik yıllarında; doğu ve güneydoğu illerimiz ve kırsalında yaşamakta olan yurttaşlarımızın istemeden de olsa mağdur edildikleri, hatta ayrımcılığa uğramış oldukları bir gerçektir. Özellikle Kürt kökenli yurttaşlarımızın ötekileştirilmesine karşı; barış, kardeşlik, demokrasi ve sol siyaseti önceleyerek kurulmasına ve bu bağlamda yöneticilerinin de fevkalade donanımlı olmasına rağmen; Doğu ve Güneydoğu’da fevkalade zor şartlarla yaşam mücadelesi vermekte olan yurttaşlarımızın bir kısmı, bu ayrımcılığın Kürt kökenli olduğunu ileri sürerek sonu hiç de iyi olmayacak Kürt-Türk ayrımı yoluna giderek Cumhuriyet Yönetimi’ne itiraz gruplaşmaları kurdular… Biz 68 kuşağı yurtseverleri; bu huzursuzluk ve itirazı toprak ağalarının da Kürt olmalarını ortaya koyarak feodal sömürü olarak izah etmeye çalışsak da, bunların şoven örgütlenmelerine hakim olamadık ve ilk itirazları “Dev Doğu” adıyla ortaya çıktı… Bunlar sömürünün ve haksızlığın feodal yapıdan ileri geldiğini bir ölçüde kabul ettiler ama etnik ayrımcılık çok daha kolaylarına geldiği için önce Apoculuk, sonra da PKK adıyla yoğun bir Kürt Milliyetçiliğine savruldular, ister istemez ötekileştirildiler, sonuçta silahlanarak terör eylemleri gerçekleştirmeye başladılar… Sonrasını biliyorsunuz…

Tam bu sırada, ağırlığını Kürt kökenli yurttaşlarımızın oluşturduğu Doğu ve Güneydoğulu aydınlar, bu kavgaya engel olmak, kanı durdurmak ve mücadeleyi siyasi platforma taşımak için sonuncusu HDP adını alan bir dizi parti kurdular, önemli ölçüde oy alarak önce Türk Siyasi hayatına, sonra da meclise girmeye muvaffak oldular… Bu siyasi oluşumun bir eksiği, bünyesine doğu ve Güneydoğulu yurttaşlar dışındaki yurttaşları dahil edememek, diğer bir eksiği de yukarıda belirttiğim, PKK’ya ister istemez sempati duymakta olan Doğu ve Güneydoğulu seçmenle etnik ayrımcılık dışında diyalog kuramamak oldu… Evet, bu çok zordu, siz ne anlatırsanız anlatın cahil halk bütün yokluk ve yoksulluğunun sebebini Kürt olmakta görmeye devam ediyordu… Bu çok bilinçli, altyapılı, kararlı, dirençli ve uzun süreli bir siyasi çalışmayı gerektiriyordu ve HDP’nin buna zamanı yoktu… HDP de diğer öncekiler gibi kolay olan yolu seçti ve istemeye istemeye de olsa, kitlenin etnik yapısını kullanmaya devam etti… Oysaki partinin programı ve nihai amacı bu değildi, kuruluş felsefesine uygun olarak sol ideolojiyi rehber edinmesi gerekirdi; bağımsızlık, antiemperyalizm, evrensellik, hak hukuk adalete bağlılık, emek sermaye çekişmesinde onurlu yerini almak ve diğer ilkeler ikinci plana atıldı, bütün enerji AKP iradesiyle mücadeleye yoğunlaştırıldı…

Bugün ülkemizde HDP’ nin %13-14 oranında ve 6,5 milyon civarında oyu var. Bu oyların çok daha üst seviyelere çıkması gerekirken HDP yönetiminin buna muvaffak olamamasını özeleştiri olarak ortaya koyabilecek mi bakalım Mithat Hoca…

Çağımız, akıl, bilim, teknoloji çağı… İnsan ve sevgi odaklı bir çağ… Akıldan, bilimden, teknolojiden, evrensellikten uzaklaşan, “İnsan”a ve “Sevgi”ye yaban ve yavan kalan politikaların ileriye gitmesi mümkün değil artık…

Dinleyelim bakalım Mithat Hoca’yı… Yansız ve yanılgısız olarak…

 

 

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.