Seçime mi gidiyoruz, savaşa mı?
Türkçede, bazı konuları yazmanın, konuşmanın, dillendirmenin meselenin kendisinden daha tatsız olduğunu anlatan güzel bir söz var: Şüyuu vukuundan beter.
Yani bir konunun konuşulması, onun gerçekleşmesinden daha kötüdür.
Yazacağım konu da biraz öyle.
Ama yine de yazmamak, konuşmamak o sorunu ortadan kaldırmıyor.
Dahası kimi siyasetçilerin yaptığı açıklamalara bakılırsa bu mesele artık şüyuu olmaktan çıkıp bir anlamda vakaya dönüşmüş durumda.
Millet iradesine meydan okuma
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu geçtiğimiz günlerde, 14 Mayıs seçimlerini 15 Temmuz darbe girişimine benzetti.
Düşünebiliyor musunuz, sandık güvenliğinden sorumlu içişleri bakanı, seçimleri şimdiden bir darbe kalkışması olarak görüyor ve gösteriyor.
AK Partili Binali Yıldırım ise seçimleri istiklal mücadelesi ve Kurtuluş Savaşı’yla bir tuttu.
Bir başka AK Partili Nurettin Canikli, ‘seçimleri muhalefetin kazanması durumunda Türkiye’nin ulus devlet yapısının ortadan kaldırılacağını‘ ilan etti.
Son olarak bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP lideri Kılıçdaroğlu’nu kastederek “Kandil’in desteğiyle bu ülkede cumhurbaşkanı olacak. Benim milletim Kandil’den aldığı destekle cumhurbaşkanı olana bu ülkeyi teslim etmez” dedi.
Bütün bu açıklamalar, açıkça millet iradesine karşı bir meydan okuma içeriyor.
Tedirginlik artıyor
Mesele bununla da kalmadı.
Birkaç gün önce de muhalefetin cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu sosyal medya hesabından, “Son 10 günde girişilecek pis işleri biliyorum ve onlara diyorum ki biraz sağduyu” diyerek iktidarı sorumlu davranmaya çağırdı.
Daha önce de yazmıştım, yeri gelmişken tekrar edeyim: Bana göre seçim gecesi ülke tarihinin en kritik gecelerinden biri.
Çünkü iktidar meseleyi bir seçim olmaktan çıkarıp kendi ikbalini ülke için varlık yokluk meselesine dönüştürme çabasında.
Bütün bunlar toplumun bir kesiminde var olan, ‘Bunlar kaybetse de gitmez, gitmemek için her şeyi yapar‘ endişesini haklı çıkaracak türden açıklamalar.
Dahası, YSK’nın bugüne kadar aldığı bazı hukuksuz kararlar da bu endişeleri kabartacak türden kararlar.
Bakanların istifa etmeden vekil adayı olması gibi.
Diğer yandan mevcut sistem gereği yüzde 50+1 oy alanın kazanacak olması bir oyu bile anlamlı hale getiriyor.
Adaylardan birinin seçimi küçük bir farkla kazanması ve bu farkın gerçek olup olmayacağına yönelik yaratılacak şüpheler…
Bütün bunlar ne yazık ki seçim gecesine yönelik tedirginliği daha da artırıyor.
Ufuktaki tehlike
Lafı daha fazla dolandırmadan asıl söylemek istediğime geleyim.
Günlerdir eski siyasetçi, bürokrat birçok kimseyle konuştum.
Konuştuğum herkeste seçim gecesine yönelik ciddi bir iç çatışma endişesi var.
İktidarın seçim gecesi atabileceği bazı hukuksuz adımlara yönelik kulislerde konuşulanlar herkesi tedirgin ediyor.
Bütün bunlar gerçekleşir mi, yani iktidar ülkeyi ateşe sürükleyecek bir karara imza atar mı bilmiyorum.
Ama iktidarın, YSK eliyle hukuksuz bir karar alma veyahut ‘Bu bir darbedir‘ mantığıyla sonuçları tanımama ihtimali, diğer yandan muhalefetin toplumu ikna edecek türde bir veri paylaşamaması ve hile tartışmalarının alevlenmesi, bizi büyük bir tehlikeyle karşı karşıya bırakabilir.
Bir kıvılcıma bakar
Hepimizin ama en çok da iktidar mensuplarının şunu görmesi gerekiyor.
Bir iç çatışmanın kazananı olmuyor.
Bir kıvılcımla çıkacak bir çatışmanın meseleyi nerelere taşıyacağını kimse öngöremez.
Kazananı olmayacak bu türden çatışmaların en büyük kaybedeni Türkiye olur.
Muhalefetin sorumluluğu
Bu nedenle muhalefete de çok büyük sorumluluk düşüyor.
Topluma sunacakları sandık sonucu verilerinin en küçük bir şüpheye yer bırakmayacak netlikte olması gerekiyor.
Seçimleri iktidar da kazansa muhalefet de kazansa toplumun endişeli kesimini sonuçlara ikna edecek olan muhalefetin paylaşacağı veriler.
Bu verilerin sağlamlığı, netliği hem toplumu ikna etmeye yarayacak hem de iktidarın hukuksuz bir adım atması durumunda dünya nezdinde iktidar açısından bir meşruiyet sorunu yaratacaktır.
İktidar için yaratılacak bir meşruiyet tartışması, iktidarı bazı adımlar atmaktan alıkoyabilir.
Bütün bunlara rağmen muhalefet partilerinin, muhtemel hukuksuz bir kararla karşı karşıya kaldıklarında ne yapacaklarını, nasıl davranacaklarını şimdiden belirlemesi gerekiyor.
‘Hayır iktidar böyle bir çılgınlık yapamaz‘ iyimserliği de, ‘Hele o gün gelsin, iktidar bir hukuksuzluk yaparsa o gün bakarız‘ anlayışı da tehlikeyi ortadan kaldırmıyor.
Böyle bir durumda muhalefet her ne yapacaksa bütün sonuçlarını da göz önünde tutarak şimdiden planlaması gerekiyor.
İktidarın sonuçları tanımama veyahut değiştirme, ‘darbe’ ve ‘istiklal mücadelesi’ gibi kavramlarla toplumu manipüle etme ihtimali iç çatışma olasılığını ne kadar artırıyorsa muhalefetin sağlam bir veriye dayanmadan hile tartışması başlatma ihtimali de o kadar artırıyor.
Bu nedenle ülkemiz için kader seçimi olan bu seçimi ülke daha büyük yara almadan, daha büyük yıkımlara sürüklenmeden atlatmak için herkese büyük sorumluluk düşüyor.
Umarım iktidar mensupları ülkeyi gözden çıkaracak türden bir çılgınlığa kalkışmaz.
Umarım muhalefet muhtemel bir hukuksuzluğu engelleyecek basireti, aklı ve sorumluluğu gösterebilir.
Aksi durumda hepimiz birden kaybederiz.
KAYNAK: Diken