Kim vatan haini ?..
14 Mayıs’ta yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği seçimi yaklaştıkça, ortalıkta bir “Vatan Haini” suçlaması uçuşup durmaya başladı…
Hele bir bakalım bu “Vatan” ve “Vatan Haini” ne menem bir şeymiş…
İnsanların doğup büyüdüğü, yaşamakta olduğu, üzerinde egemenlik kurduğu toprak parçasına “Vatan” deniyor… Bu toprak parçasının “Vatan” olabilmesi için, üzerinde yaşayanların onu sahiplenmesi, koruması, kollaması, gerektiğinde fedakârlıklarda bulunması gerekiyor. Toprağa ”Vatan” diyebilmeniz için öncelikle “Millet” olmanız gerekiyor… Bakın şimdi “Millet” in ne olduğunu da tanımlama zarureti hasıl oldu…
Eeee, bu işler böyledir; öyle işkembeden vatan, millet, hain falan demek bedava değildir. Bileceksin, bilmiyorsan öğreneceksin, ondan sonra cart curt edeceksin.
“Millet”, aralarında dil, tarih, ülkü, duygu, gelenek ve görenek birliği olan insanların oluşturduğu topluluğa deniyor… Bu nedenle “Vatan” ile “Millet” alabildiğine ilişkili… Bir toprak parçasını, kader birliği yaptığınız insanlarla birlikte benimsiyorsanız “Millet” siniz ve üzerinde yaşadığınız toprak parçası da “Vatan” ınız oluyor.
Bakın Millet diyorum, Ümmet değil… “Ümmet” in vatanı olmaz, “Millet” in olur. Neden mi? Derhal “Ümmet” e bakalım o zaman… Kelime anlamı itibariyle bir anadan doğan çocuklara ümmet dense de; pratikte, daha doğrusu İslam pratiğinde “Ümmet”, İslam inancına sahip ve Hazreti Muhammed’i peygamber olarak kabul etmiş insanlara denir. Ümmet’in toprakla, vatanla ilgisi yoktur.
Kendisini “Millet” olarak hisseden, benimseyen insanların işidir “Vatan”… “Ümmet” e vatan gerekmez… Suriyeli de ümmettendir, Mısırlı da, Libyalı da, Etiyopyalı da… Ümmet’in vatanı olmaz, “Millet” in vatanı olur.
Bu tanımlar dairesinde gelelim “Vatan Haini” meselesine… Mensup olduğu “Millet” in ve “Vatan” ının çıkarlarını gözetmeksizin başka ülkeler ve başka milletlerle işbirliği yapana, yapanlara “Vatan Haini” denir.
Şimdi… Ona buna “Vatan Haini” diyebilmen için önce bu “Millet” ten olman, “Vatandaş” olman, atalarını, küçüğünü, büyüğünü tanıman, bu milletin çocuklarına saygı göstermen, “Ananı da al git”, “Karı mıdır, kız mıdır?” dememen lazım… Bu vatanı kuranlara, kurtaranlara saygı duyman, ayyaş mayyaş dememen lazım… Senin dinine, inancına bir şey diyen yok; istediğin ümmetten ol, o dini o inancı yaşayabilmen için öncelikle bir vatanın olması gerektiğini idrak etmen lazım… Hani “Dinime dahleden bari Müslüman olsa” diyoruz ya; hah, onun gibi işte, birine “Vatan Haini” diyebilen için önce “Vatandaş” olman gerekiyor… “Keşke Yunan kazansaydı” dememen, diyenin elini eteğini öpmek ne kelime, ağzına kürekle vurman gerekiyor.
Sen yine Hazreti Muhammed Mustafa ümmetinden ol, kimse senin dinine inancına karışamaz. Ama önce “Millet” ten ol, “Vatandaş” ol… Bak sana uluslararası dolaşım hakkı tanıyan pasaportuna, kim olduğun, kimden olduğun, vatanının nere olduğu yazıyor değil mi? Senin dinini, mezhebini soran mı var? O, seninle Allah’ın arasındadır, kimseyi ilgilendirmez!
Bak kardeşim, bu millet ulus olmanın, vatandaş olmanın ve laik yaşamın tadını almıştır bir kere; senin o örümcekli beyninin kurduğu gibi, şeriata falan geri dönmez bu saatten sonra… Bu millet özgürlüğün, çağdaşlığın, istediğini giyip istediği yerde gezebilmenin tadını almıştır, bir daha o kara çarşafa girmez. Sen iyisi mi bırak bu işleri de; bir sanat öğren, bir meslek edin, vatana millete bir faydan olsun. Bırak ona buna hain main demeyi, akıllı ol, ekmeğini ye, suyunu iç, Allah’ına şükret; şükrederken atanı, kuranı, kurtaranı da ihmal etme, yalan söyleme, iftira etme, dedikodu yapma, savaşta her şey mübah diye kendini de kandırma.
Ha bak, az daha unutuyordum; “Vatan” diye “Millet” diye işin tadını da kaçırma! Her şeyin olduğu gibi bu değerlerin de haddi hududu vardır, belki de hudutları olduğu için kutsaldır zaten… Öyle ya, vatanımızı seviyoruz, sayıyoruz, koruyup kolluyoruz, çıkarlarını gözetiyoruz diye bütün dünyayı yakıp yıkmaya hakkımız yoktur herhalde…
Bu iş biraz “Özgürlük” tanımına benzer… Hani, senin özgürlüğün başkalarının özgürlük sınırına kadardır deriz ya, onun gibi… Vatanımızı sevip sayıyor, çıkarını kolluyoruz diye mesela İran’ı yakıp yıkma hakkımız olabilir mi? Olmaz! Vatanımızın çıkarı için haşhaş ekelim, esrar eroin üretip satalım, dünyanın çoluk çocuğunu zehirleyelim, vatanım için yaptım diyelim, olur mu? Olmaz! İşte bunun için de uluslararası hak, hukuk ve adalet vardır. Vatanımızın, milletimizin çıkarları sonsuz ve denetimsiz değildir.
Yerküre ve coğrafyanın bize bahşettiği imkânları kullanırken bile insan haklarını ve uluslararası hukuku gözetmemiz gerekir. Somut bir örnek verelim. Fırat Dicle nehirleri bizim topraklarımızdan doğar, bizim topraklarımızı kat eder, Suriye ve Irak topraklarını da dolaşır, gidip Basra Körfezi’nde denize dökülür. Bu ırmaklar dünya nimetidir; bu ırmakların suyunu kesip de Suriye ve Irak’a “Kusura bakmayın” diyemeyiz… En fazla bu ırmakların üzerine uluslararası ölçüler dairesinde yapabildiğimiz kadar barajlar yapar, faydalanırız; ama suyu kesemeyiz…
Ezcümle, vatanımızın çıkarlarını kolluyoruz diye insan haklarını ve çağdaş dünyada kabul görmüş uluslararası kuralları ihlal edemeyiz. Neticede biz de dünyanın bir parçasıyız, tabii ki vatanımızı milletimizi koruyup kollayacağız ama bunun da bir usulü kaidesi vardır…
Anlaşıldı mı bir tanem…